"Disleksinin sesi olmalıyım"
Disleksi ve Hiperaktivite Derneği İzmir Temsilciliği tarafından 'Bir Mucizenin Dilinden Disleksi' adlı söyleşi gerçekleştirildi.
İzmir Sanat Merkezinde düzenlenen söyleşiye; Türk Disleksi Vakfı ve Derneği İzmir Narlıdere Temsilcisi İsmail Özegemen, Özel Eğitim Uzmanı Aysu Özcan, Sıcakkan Çocuk Tiyatrosunun Kurucusu ve Yönetmeni Erçin Sıcakkan, Yazar Selma Keskintepe, Ege Üniversitesi’nden ve İzmir’deki diğer üniversitelerden akademisyenler, öğrenciler ile disleksi hakkında bilgi almak isteyen dinleyiciler katıldı.
İsmail Özegemen, disleksi hakkında toplumda farkındalık yaratmanın son derece önemli olduğunu söyledi. Özegemen, ‘‘Bizler Türkiye Disleksi Vakfı ve Derneği İzmir Temsilciliği olarak okul okul, sınıf sınıf gezmekteyiz. Sevgili eğitimcilerimize ve öğretmenlerimize disleksiyi anlatıyoruz. Dislektik çocuklarımıza nasıl davranılmasını gerektiğini ve onların haklarının neler olduğunu anlatıyoruz. Mart ayından itibaren birçok özel okul ve devlet okullarında anne babalara yönelik seminerler vereceğiz” dedi.
Özel Eğitim Uzmanı Aysu Özcan, disleksi çocuklara karşı nasıl yardımcı olunabileceğinin hakkında bilgi verdi. Özcan, “Disleksi ve Hiperaktivite Derneği olarak hepimizin amacı disleksiyi tanıtmak, toplumda farkındalığı arttırmak ve disleksisi olan çocukların yetişkin olma yolunda karşılaştıkları sorunlara yardımcı olmak” diye konuştu. Beyin yapısı ve merkezi sinir sisteminin işleyişinden kaynaklanan bir sorun olduğu halde disleksinin bir hastalık olmadığını ifade eden Özcan, “Bu nedenle disleksiyi hastalık olarak tarif edemeyiz. Çocuklar ilkokul çağına geldiklerinde sorunlar yaşamaya başlar. Çocukluktaki sorunların disleksi tanısına almasına neden olur ve yetişkinlik yaşamı boyunca sürer. Yani sadece çocuklara yönelik bir güçlük değildir. İlkokula başladıklarında birinci sınıfın birinci döneminin bitiminde hatta bazen ikinci döneme geçirdiğinde diğer çocuklar akıcı okumaya geçmişken dislektik çocuk hala daha harfleri tanımakta yan yana getirip seslendirmekte ve bunları okumakta güçlük yaşar. Bu nedenle de kendisine neler olup bittiğini doğru bir şekilde anlayamaz. Aslında zekâlarını normal olduğunu sadece biraz daha farklı öğrendiklerini daha çok çalışmaya ve zamana ihtiyacı olduklarını ve bir gün mutlaka yapabileceklerini bilmeye ihtiyaçları vardır. Bu yüzden çocukların özellikle ailelerine ve öğretmenlerine çok ihtiyaçları olur ve en büyük görev onlara düşer. Bizler disleksi ve Hiperaktivite Derneği olarak Milli Eğitim Bakanlığıyla imzaladığımız ‘Hepimiz birer mucizeyiz’ projesi kapsamında okullara giderek hem öğretmenlere hem de anne babalara dislektik çocuklarla nasıl çalışabileceklerini onlara nasıl yardımcı olabileceklerini anlatmaya çalışıyoruz’’ dedi.
Erçin Sıcakkan, disleksi hakkında bir oyun yazdığını belirterek “Biz Sıcakkan Tiyatrosu olarak disleksi hakkında bir oyun yazmaya çalıştık geçen yıl okullarımızda oyunumuzu yaklaşık 12 bin seyirci seyretti ve çok mutlu olduk” dedi.
Selma Keskintepe ise kendisinin disleksi olduğunu ve kendi tecrübesini anlattı. Keskintepe, ‘‘Disleksi olduğumu 37 yaşımda öğrendim ve tüm çektiğim zorluklardan sonra dedim ki ben disleksinin sesi olmalıyım. Ben disleksinin bir hastalık olmadığını hatta bozukluk denmesini taraftarı değilim. Sekiz yaşındaki bir çocuğun kafası o kadar karışık ki çünkü onların çok iyi anlıyorum, yaşadım. Ona kalkıp bozukluğum var demek yerine farklılığım var demek daha iyi. Kelimeler o kadar çok önemli ki bizim için hele çocuklar için çok daha kıymetli. Nasıl saçımızın, gözümüzün renkleri farklıysa öğrenme şeklimiz de farklı. Sadece ihtiyacımız olan başarabildiğiniz bir alanı görmek. İç motivasyonu o kadar önemli. Çünkü bizim ihtiyacımız olan umut. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum hayatta hiçbir çocuk başarısız değildir” dedi.