Stresli yaşam anksiyeteyi tetikliyor
Anksiyete diğer adıyla kaygı bozukluğu toplumda birçok kişi tarafından görülüyor. Uzmanlar ise anksiyetenin kadınlarda ve yoğun strese maruz kalan bireylerde daha çok görüldüğünü söylüyor. Bunun yanı sıra kaygı bozukluklarının oluşmasında genetik etmenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stresli yaşam olayları rol oynuyor. Memorial Ankara Hastanesi Psikiyatri Bölümü'nden Uz. Dr. Esengül Ekici, kaygı bozukluğu hakkında konuştu.
Günlük hayatta herkes farklı konularla ilgili kaygı duyabileceğini, sınav, bitirilmesi gereken bir proje, bir sağlık sorunu, maddi zorluk, çocuklar veya diğer aile bireyleri ile ilgili sorunlaın kaygıya neden olabileceğini belirten Dr. Esengül Ekici, uygun şiddette bir kaygının, sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamıza, hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olacağını söyledi. Bu tür kaygıların genellikle hafif şiddetli ve geçici olduğunu aktaran Dr. Ekici, günlük yaşamda kaygı duymak her ne kadar normal olsa da, şiddetinde bir aşırılık varsa o zaman tıbbi bir hastalıktan söz edilebileceğini aktardı. Anormal kaygı ile kaygı bozukluğunun birbirinden ayırt edilmesinin ise kişinin yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi açısından önem taşıdığını belirten Dr. Ekici, “Anksiyete bozukluğu olan kişilerde günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı bile yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve korku yaşanabilir” dedi.
Normal kaygı ile kaygı bozukluğunun ayırt edilmesinin önemli olduğuna da değinen Dr. Ekici, şu ifadeleri kullandı:
“Şimdi’ye ve ‘denetlenebilir alan’a odaklanan kaygılar sağlıklı ve işlevsel olan kaygılardır. Örneğin üniversite sınavına hazırlanan bir öğrencinin ‘Ders programıma göre şimdi televizyon izlemeyi bırakıp ders çalışmam lazım. Televizyonu bırakmazsam bugün ders çalışmamış olacağım’ kaygısı şimdiye odaklı ve denetleyebildiği bir durumla ilgili sağlıklı bir kaygıdır. Ancak ‘Ya Haziran ayında üniversite sınavını kazanamazsam. İstediğim bölüme yerleşemezsem, ne yaparım?’ şeklindeki ‘sonuç’ odaklı ve kişinin ‘denetiminin kısıtlı olduğu alan’ ile ilişkili kaygılar sağlıksız aynı zamanda işlevsel olmayan kaygılardır. Kaygı bozukluklarında çoğunlukla işlevsel olmayan tipte, sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe veya ortaya çıkan bedensel belirtileri yoğun bir korku etmeni olarak algılama şeklinde kaygılar gözlenmektedir.”
“Kaygı bozukluğunun belirtileri arasında huzursuzluk, gerginlik, sıkıntı, bunaltı, kötü bir şey olacak hissi, nedensiz korku, kötüye odaklanma, çabuk yorulma, kas ağrıları, kolay irkilme, tetikte olma hali, çarpıntı, nefes alamayacak gibi hissetme, ağız kuruluğu, titreme, ateş basması, mide bulantısı, kulakta çınlama, dikkati toplayamama, öfkeli olma ve tahammülsüzlük bulunmaktadır” diyen Dr. Ekici, bu belirtilerin (özellikle bedensel belirtilerin) bazen sanki başka bir fiziksel hastalık varmış gibi kendini gösterebileceğini, bu nedenle kişilerin sıklıkla psikiyatri doktorundan önce hastanelerin acil servis, iç hastalıkları ve kardiyoloji gibi bölümlere başvurduğunu dile getirdi.
Açıklamaları esnasında düzenli spor ve egzersizin kaygı belirtilerini azalttığını ifade eden Dr. Esengül Ekici, kaygı bozukluklarının tedavi edilebilen psikiyatrik bozukluklar arasında yer aldığını söyledi. İlk başvuruda psikiyatrik değerlendirmenin yanında daha önceden yapılmadı ise başka bedensel hastalıkların olup olmadığı yönünde hastadan muayene ve tetkiklerin istenebileceğini kaydeden Dr. Ekici, “Kaygı bozukluğu olan kişilerin büyük çoğunluğu tedaviden fayda görür. İlaç tedavileri ve psikoterapiler veya her iki yöntem bir arada uygulanabilir. Hangi tür tedavinin hasta için uygun olduğu doktorla alınacak ortak karar ile belirlenir. Bununla birlikte düzenli spor, hobi, yoga gibi aktiviteler kaygı belirtilerinin kontrol edilmesine yardımcı olmaktadır” diye konuştu.